Sayfalar

21 Mart 2010 Pazar

İstanbul Boat Show’un Ardından



Sessiz sedasız Dünyada liderliğe oynayan bir sektörümüz oluştu. Yat tasarımı ve imalatı hem iş hacmi, hem de nitelik açısından Dünya çapında rekabetçi bir sektör haline gelmiş durumda. Hollanda, ABD, İtalya ile birlikte ilk dört içindeyiz. Artan petrol fiyatlarının yarattığı Rus ve Arap zenginleri, lüks yat piyasasını roketledi ve Türkiye bundan faydalanarak çok ciddi bir atılım yaptı. Ekonomik kriz tüm sektörler gibi bu sektöre de büyük bir darbe vurdu ama, elde edilen ilerlemeler geri döndürülemeyecek boyutta.

Evet, bu sektörde de imalat sürecinde büyük oranda el işçiliği gerekiyor. Ancak yat inşa sektöründe ulaşılan iş modeli, dışarında verilen planların ucuz emek ile inşasını çoktan aşmış. Türkiye teknolojisi, imalatı ve pazarlaması ve markaları ile pazara ağırlığını koyuyor. Girişimcilerimiz tutkuyla, sevgiyle sarılmışlar işlerine. Başarı da geliyor doğal olarak...

İstanbul’daki Boat Show’a her yıl giderim. Bu fuar, eskiden yurtdışında yapılan yatların Türk zenginlerine sunulduğu, gerçek bir lüks gösterisiydi. Oysa son birkaç yıl içerisinde yerli firmalarımız üretimleriyle, yabancı müşterilerin de alıcı olarak geldikleri gerçek bir pazar yerine döndü.

Türkiye’de ciddi bir yan sanayinin geliştiğini, bu firmaların hemen hepsinin kendilerini küresel bir firma olarak konumlandırdığını gördüm. Bursa Orhangazi’de artık kendine ait özgün tasarımlarla üretim yapan Kıraça Holding’e bağlı Azzure’den, İstanbul Davutpaşa’dan tüm Dünyaya’ya olağanüstü çapalar satan Boyut Marine’e kadar irili ufaklı birçok firma ürünlerini büyük bir özgüvenle sergilediler. Hem, Sanko Holding’e bağlı Vicem şirketi’nin Antalya’da yaptığı lüks yatlara tüm dünyadan gelen sipariş geldiğini öğrendik; hem de Çorlulu bir girişimcinin ürettiği Sensei adlı küçük yelkenli teknenin, Amerika’daki Annapolis fuarında kendi kategorisinde en başarılı ürün seçildiğini. Fuarda tümüyle yerli tasarım ve imalat teknelerin haricinde, şişme botlar, iç mimari ve döşeme, balıkçı tekneleri ve çeşitli yan ürünleri gördüm. Birçoğunda işçilik ve üretim kalitesine hayran kaldım.

Teknelere çapa üreten Boyut Marine’den özellikle bahsetmek istiyorum. Çok nefis bir metal işçilikleri vardı ama önemli olan belki 100 yıldır önemli bir yenilik göremeyen çapa tasarımına getirdikleri önemli yeniliklerdi. Bir çeşit “hacıyatmaz “ olan bu çapa, dibe ne şekilde düşerse düşsün, zinciri çekildikçe aynı konumu alıyor ve her zaman tutuyor. Tutmayan demirlerin tehlikelerini yaşamış olanlar bunun önemini takdir ederler.

Firma sahibi bize ürününü her kıvrımının üzerinde en az 5 dakika konuşarak büyük bir gururla anlattı. Doğrusu bu firmada gördüğüm imalat inceliği ve hassaslığı göğsümü kabarttı. Eskiden böyle demoları Alman’lardan alırdık. Teknem olsaydı hemen bir tane alırdım doğrusu...

Firma sahibi bize bazı yabancı dergilerde ürünleri hakkında çıkan eleştiri ve testleri gösterdi. Düşünün, Istanbul Topkapı’da bir Türk KOBİ'sinin ürünleri kendi markasıyla Amerika’dan Almanya’ya, oradan İtalya’ya dergilerde inceleniyor, övgüler alıyor. Getirilen tek eleştiri ise çok pahalı olması. Doğrusunu söylemek gerekirse bir Türk Malı’nın pahalı olarak anılması yine gururumu okşadı.

Birşeylerin yavaş yavaş değişmeye başladığını görüyoruz. Yüksek girişimcilik potansiyelimiz, bilinçli girişimciliğe dönüştükçe fark yaratıcı ve kalıcı bir gelişime yol açıyor. Kimbilir? 10-20 yıl sonra vapur satıcılarımız bir malı sunarken öğünerek “Abla bu yerli mal” der, belki.

Bu olay bana başka birşey daha hatırlattı. Türk imalatçı kobileri olarak sizler, binlerce farklı cephede binlerce farklı, ilginçliğe, yaratıcılığa ve başarıya imza atıyorsunuz. Bize bunları yazın, tüm üyelerimizle ve okurlarımızla paylaşalım. Tanıtalım, gurur duyalım, örnek olalım. Diğer girişimcilerimize ve gençlerimize ilham verelim ki, bu köşede çok değindiğimiz “KOBİ AYDINLANMASI gerçek olsun.

Yenilikçi, yüksek katma değerli bir sanayi altyapısına ve kobilerimizin başarısıyla ulaşacağımıza inancımızı koruyoruz...

5 Mart 2010 Cuma

Internet Kullanımında Dünya Lideriyiz!



Türkiye, sessiz sedasız, Internet kullanımında, Dünya’da liderlik konumuna yerleşmiş durumda. Buradan Internet ve bilişim teknolojilerini geliştiren, bundan milyarlarca dolar kazanan bir sektörümüz olduğu, bir milyon gencimize yüksek ücretli istihdam sağladığımız anlaşılmasın. Olan biten sadece şu: Türkiye Dünya’da en çok Facebook kullanan üçüncü ülke konumuna gelmiş durumunda. FriendFeed’de ise dünya lideri imiş. MSN, MySpace kullanımında, ilk beşin içindeyiz. Dünyayı hayretler içinde bırakan bu gelişmenin arkasında ne var? Faydası ne? Zararı var mı? Bu durum geleceğimiz açısından bir fırsat içeriyor olabilir mi? Bunu incelemeye çalışacağım.

Türkiye İnternet başında geçirilen zaman açısından da ayda 30 saat ile Kanada ve ABD’nin arkasından dünya üçüncü olmuş. Sanki vatandaşın işi gücü yok, vaktini İnternet başında gevezelikle, oyun oynamakla geçiriyor.

Bu kanı çok da yanlış değil. Internet kullanımımızdaki kalitesizliği gösteren verilerden biri Google’da yapılan aramalar. Türkiye İnternet pazarının büyümesinden çok memnun olan Google, ülkemizde en çok aranan sözcüklerin ortalama terbiye kuralları içinde açıklanamayacağını söylüyor.

Bu olgunun toplumumuzun yeniliklere açık olduğunu göstermesi nedeniyle olumlu bir yorumu da yapılabilir. Nitekim Internet üzerinden yapılan e-ticarette de Türkiye, Avrupa’dan hızlı büyüyor. Avrupa’nın yaşlı nüfusu nedeniyle, tutucu ve yeniliklere kapalı olduğu doğru; ancak, Türk toplumunun da yeniliklere uyum sağlama konusundaki becerisini de görmek ve takdir etmek lazım. Zaten Türkiye büyük zıtlıkların ve çelişkilerin ülkesi...

Yeniliklere adapte olma açısından benzsersiz bir toplumuz. Peki şu yenilikleri ortaya çıkaran niye biz olamıyoruz? Bu konuda da olumlu gelişmeler var. Internetin ulaştığı düzey, bu tür girişimlere para yatıran Venture Capital (risk sermayesi) şirketlerinin de dikkatini Türkiye’ye çekmiş durumda. Yerli risk sermayesi şirketlerinin de kurulduğunu ve bazı projeleri desteklediğini öğreniyoruz. Umarız yakın bir gelecekte birçok Internet girişimi kurulur ve başarılı olur.

Internet kullanımında ve e-ticaretteki artışın nedenlerinden biri de Türkiye’de kredi kartlarının yaygınlığı ve yoğun kullanımı. Bu olgu, tüm Türk işletmelerine önemli fırsatlar sunuyor. Türkiye’de e-dönüşüm süreci, özellikle komşu ülkelere göre daha hızlı ilerliyor. Bu süreç Türkiye’yi Avrasya bölgesindeki en modern ekonomilerden biri haline gelebilir.

Bir örnek vermek gerekirse, iş ortağımız Tarımsal Pazarlama, e dönüşüme en uzak olduğu düşünülen çiftçimize, iş süreçlerini elektronik ortama taşıtmayı başarmış. Bugün üreticimiz tarımsal araç ve gerecini elektronik ortamda almayı, ürününü, koyununu, keçisini, sütünü elektronik ortamda satmayı öğrenmiş. Olay o noktaya varmış ki, Vodafone ile yapılan işbirliği sayesinde çiftçiye tarlasına, bahçesine özel hava durumu bilgisi, hallerdeki ürün fiyatları gibi bilgiler cep telefonuna mesaj olarak gönderiliyor. Böyle sofistike bir ortam nerede var Allahaşkına?
Internetin teknolojisini biz geliştirmemesek de kullanımını kalkınmamızın lehine çevirmekte çok büyük şansımız olduğu görülüyor. Zaten biz de Diyalogo’yu bunun için kurduk. Ancak halkımızın ve özel sektörümüzün bu büyük hızına devletimizin kurumları yetişemiyor. E-devlet portalı ile vatandaşın yapabildiği işler çok kısıtlı. Yıllardır beklenen e-fatura yönetmeliği hala çıkarılamadı. Elektronik imza kanunu çıkalı altı yıl oldu, uygulamalar bir türlü devreye giremedi. Çünkü kurumlar hiyerarşik örgütlenmeye alışmış, yetkilerinin ve güçlerinin ellerinden gideceği korkusuyla vatandaş- devlet ilişkisinin süreç ve sistem mühendisliği kurallarına göre yeniden tasarlanmasına ayak diriyor.
Modern 21.yüzyılın Türkiye’nin tasarlanmasında İnternetin çok büyük bir önemi olduğu açık. Bireysel olarak bu çağı yakalamışız gibi görünüyor. Ancak İnterneti ülkemizin ve halkımızın yararına kullanabilmek için biraz daha planlı çalışmamız gerekiyor. Yoksa ülkemiz sadece bu teknolojilerin sorgusuz sualsiz müşteri bulabildiği bir pazaryeri olmaktan ileri gidemiyor.


Sağlıcakla kalın...