Sayfalar

22 Aralık 2009 Salı

Kümelenme: Yerelliğin Yarattığı Rekabet Gücü

Son iki yazımızı Michael Porter’un oluşturmuş olduğu Rekabet Teorisi üzerine ayırmıştık. Değerli Gaziantepli üyemiz Bilal Ekmekci’nin uyarısı üzerine, üstadın yeteri kadar değinmediğimiz -biz KOBİ’ler için çok önem arzeden- “kümelenme” kavramını da inceleyerek bu konuyu hakkınca tamamlamış olalım.

Michael Porter’a göre küme; ortak ve tamamlayıcı yönleriyle ilişkili, belirli bir coğrafi yakınlığı bulunan, karşılıklı olarak bağlantılı şirketler ve destekleyici kurumlardan oluşan bir
gruptur. Bu akademik tarifi, “belli bir bölgede birbirini tamamlayacak şekilde yoğunlaşan işletmelere ve bu işletmelerin oluşturduğu ağa küme denir” diyerek basitleştirmeye çalışalım. Hepimizin günlük yaşamımızdan bildiğimiz bir gerçektir: aynı iş kolundan birbiriyle rekabet etseler dahi firmaların yan yana olması pazarı büyütür. Kasaplar çarşısı, urgancılar çarşısı, bakırcılar çarşısı, kuyumcular çarşısı gibi bir araya gelmeler kümelenmenin ilk örneklerindendir.

Çağdaş anlamdaki kümelenme ise bir araya gelen rakip veya iş ortağı işletmelerin arasında global düzeyde aşılamayacak bir işbirliğini gerektirir. Başarılı bir kümelenmede şirketler, yan sanayileri, tedarikçi ve dağıtıcıları, devlet organları ve eğitim kurumları ile oluşturulan bölgeye özgü girift bir işbirliği ağı global düzeyde aşılamayacak rekabet avantajları yaratabilir. Amerika’daki Silikon Vadisi bu konudaki en çok bilinen örnek olmakla birlikte, Türkiye’deki küçük üreticiler için örnek teşkil edebilecek olan İtalya’daki ayakakabı üreticilerinin kümelenmeleridir. İtalyan ayakkabı sanayii, çok küçük aile işletmelerin bir araya gelmesiyle küresel bir rekabet avantajının nasıl yaratıldığının en güzel örneğidir.

Ticaret duvarlarının kalktığı, artan iletişim ve ulaşım olanakları ile, tümüyle tek pazar haline gelmiş günümüz Dünya’sında yerelliğe yapılan bu vurgu çelişki gibi görülebilir. Porter’a göre kümelenme maliyetleri düşürür, verimliliği artırır, bilgi üretimini, yenilenmeyi ve inovasyonu sürükler. Başarılı bir kümelenme bölgeye yeni işletmeleri çağırarak, tamamlayıcı başka işlerin kurulmasıyla rekabet gücünü ve gelişimi sürekli kılar. Coğrafi vekültürel yakınlık, küme içindeki ilişkilerin sıklaşmasına ve kompleks hale gelmesini sağlar, bu uzak bir ülkeden hiçbir şekilde taklit edilemeyecek bir maliyet ve rekabet avantajı getirir.

Kümelenmenin ne olmadığını da anlatmak; birbiriyle konuşmayan, birbiriyle iş ilişkisi içinde olmayan öbeklenmelerin de kümelenme olmadığını söylemek zorundayız. Bizde öbeklenmeler çoğunlukla taklit amaçlıdır. Bir konuda başarılı bir iş açan kişinin yanın,a hemen hemen aynısı açılır, ölümüne fiyat rekabeti yapılır; sonuçta sinerji değil, bir yıkım oluşur. İtalya’daki küçük ayakkabı üreticileri, çok küçük işletmeler olmalarına rağmen kurdukları birliklerle ve işbirlikleri ile tüm Dünya’ya karşı bir büyük işletme gibi davranabilmektedirler. Bizdeki işbirliği kültürünün zayıflığı kümelenmelerin başarısını zayıflatmaktadır.

Bizim Gebze Organize Sanayi Bölgesi’nde bana anlatılan bir hikayeye göre, bir zamanlar, üç sanayicimiz İspanya’daki aynı tedarikçiden aynı hammaddeyi satın alıyorlarmış, ama birbirlerinden haberleri yokmuş. Doğu Karadeniz Bölgemiz Dünya’nın en büyük fındık üreticisi ama buna yönelik olarak bir kümlenme yok, bu konudaki tek sanayi kuruluşu ve geliştirilmiş marka olan Sagra bile yıllarca atıl ve kimsesiz kaldı. İşlenmeden satılan fındığın çuvalının hammaddesi Pakistan’dan, fiyatı İsviçre’den geliyor.

Kümelenme konusunu “Antalya’da Yenilikçilikle Yerel Kalkınma” başlıklı yazımda dile getirmiş, Antalya’da bir tarımsal kümelenmenin oluşmaya başladığını, bu bölgenin ülkemizin en ileri, yüksek katma değerli tarım bölgesi haline geldiğini belirtmiştim. Yerel kalkınma başarılı bir kümelenme olmadan gerçekleşmemektedir. Bu nedenle Türkiye’ni Doğu ve Güneydoğu’sunda yapılan yatırımlar, bir kümelenme projesi dahilinde yapılmadığı için başarılı olamamıştır.

Artık ülkemizde de kümelenme projeleri rastlantıya ve zamana bırakılmamakta ve devlet politikaları belirleyen ve yönlendiren bir kurum olarak liderliği ele almaktadır. “Almaktadır”, diyorum da, siz yine de “almalıdır” diye alın. Ben iyi projelendirilmiş, bütçesi belirlenmiş, halkla iletişimi iyi yapılmış bir bölgesel kalkınma ve kümelenme projesi duymadım.

Ülkemizde Devlet, sanayi ve ticaret odaları ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla birçok kümelenme projesi konuşulmakta, ya da geliştirilmektedir. Küçük bir internet araştırmasıyla kendi bölgenizde veya kendi iş kolunuzla ilgili kümelenme projeleri hakkında bilgi alabilirsiniz. Kümelenme teorisi ve ülkemizdeki uygulamaları hakkında çalışmalarını beğeniyle izlediğim bir sivil toplum kuruluşunu, Ulusal Rekabet Araştırmaları Kurumunu (URAK) www.urak.org.tr sitesinden takip etmenizi, oradaki makaleleri okumanızı tavsiye ederim.

Ülkemizin en büyük sorunu işsizlik sorunudur. Ülkemizde bilgi var, sermaye var, oldukça iyi düzeyde bir altyapı da var. Taklide dayalı sanayileşmeyle kalkınma vizyonumuz, Çin’in Dünya pazarlarını altüst etmesiyle tarihe gömüldükten sonra, yeni iş yerleri açamaz, yatırım yapamaz olduk. Yeni sanayi yatırımlarının rekabetçi olamayacağını görüyor, bu nedenle sermayemizi, hizmet sektörüne, kısmen enerjiye( teknolojisine değil ama) , emlaka, uzun vadede verimsiz alanlara yatırıyor, zamanımızı ve ulusal kaynaklarımızı boşa harcıyoruz.

Bu olgu bile sorunun rekabetçilikte yattığını anladığımızı gösteriyor. Ancak rekabetçilik beklemekle edinilecek birşey değildir. Firmalar, sektörler, bölgeler ve ülke çağında rekabet stratejileri geliştirmek zorundayız. Rekabetçiliği kazanmakta kümelenmenin, bölgesel işbirliğinin gerekliliğini görmek ve anlamak, zorundayız. Bu konuda başta devlet olmak üzere, özel sektörden, sivil toplum kuruluşlarından liderlere ihtiyaç vardır.

“Rekabetçiliğimiz komuşumuzla ilişkimizin düzey ve kalitesinden geçmektedir” diyelim, ve bu konuyu burada bitirelim.

Bir sonraki konumuzda görüşmek üzere hepinize sağlıklı ve mutlu bir Yeni Yıl diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder