Sayfalar

9 Ocak 2011 Pazar

KOBİLER VE BİLİŞİM

KOBİ’ler ve Bilişim

Ne zaman bir sektör krize girse KOBİ’lere yönlenmeye başlar. KOBİ’ler her zaman “yeteri kadar değerlendirilememiş” pazar fırsatlarıdır. Yıllarca küçük işletmeleri, girişimcileri kapılarından sokmayan bankacılar, 2008 global ekonomik krizinden sonra bir anda KOBİ’leri “keşfettiler”. Bilişim sektörü de bir süredir KOBİ türküsü çağırıyor. Bu açıklamayı yazının başına koymak istedim, çünkü bu yazı KOBİ’lere bir şey “satmayacak”.

Doğrudur; KOBİ’lerimizin bilişimle ilişkisi sorunlu olmuştur. Küçük işletmeler, kısıtları gereği büyük ve stratejik düşünemeyebilirler. KOBİ’lerimiz de bilişime stratejik yaklaşamamış, onu bir rekabet avantajı olarak değerlendirmek yerine, zorunlu durumlarda gündeme almışlardır. Ancak bu bize KOBİ’lerimize üstten bakma, küçümseme hakkı vermez. Son yirmi yıldır hiçbir destek almadan, kendi başlarına küresel devlerle başa çıkmaya çalışan KOBİ’lerimizi anlamak zorundayız.

Türkiye, AB’den hiçbir destek almadan imzaladığı Gümrük Birliği anlaşmasıyla KOBİ’lerini, ön hazırlıksız olarak dış rekabete teslim etmiştir. Oysa Gümrük Birliği anlaşmasını imzalayan tüm ülkelerin KOBİ’leri, uyum programı adı altında AB’den ciddi destekler almakta idi. Evet; Gümrük Birliği Türkiye’nin ekonomisini dışa açtı, küreselleştirdi, Türkiye’ye yabancı yatırım geldi, ama, bu süreçden KOBİ’lerimiz karlı çıkamadı. E-dönüşümün en hızlı yaşandığı bu dönemde KOBİ’lerimiz yaşamsallık mücadelesi verdiler.

Türk girişimcisinin inatçı becerikliliği ile AB sürecini başarıyla atlatan KOBİ’lerimiz, amansız Çin rekabeti ile karşılaştıktan sonra ne yapacaklarını şaşırdılar, uzun süreli bir suskunluk dönemine girdiler. Bugün herkes anladı ki, Türk işletmelerinin rekabetçiliklerini yeniden kazanabilmelerinin yolu niteliksel dönüşümde yatıyor. Ucuz fiyata değil, yüksek kaliteye, özgünlüğe, inovasyona yönelmemiz lazım. Oysa, en büyük sorunu yeni iş ve sipariş alabilmek olan bir KOBİ’nin, niteliksel dönüşüme, teknolojik modernleşmeye ilgisi az oluyor. Rekabette ayakta kalabilmek için niteliksel dönüşümü sürekli kılmak zorunluluğu ile bu durum tam bir kısır döngü oluşturuyor.

Sorunu doğru olarak ortaya koymak, kötümserlik değildir; çözümün başlangıcıdır. Çözümü kendi başına gerçekleştirmiş, işlerini başarıyla büyüten, tüm Dünya’ya ürünlerini ihraç eden kuruluşlarımız var. Bu kadar zor koşullarda ayakta kalmayı başarmış işletmelerin içinde mutlaka özgün sırlar olmalıdır. Başarı örneklerini iyi incelemeli, bir zamanlar Japonya’nın yaptığı gibi kendimize ait bir ekol geliştirmeliyiz. Örneğin, bugün, Yalın Yönetim adı verilen “Toyota Üretim Yöntemi” böyle bir özgün rekabet modelidir ve büyük işletmelerden KOBİ’lere uzanan bir ortak çalışma platformudur. Başka ülkelerden, farklı rekabet modellerini desteklemek için geliştirilmiş fikirlere ve ürünlere çözüm diye sarılmak yerine, öncelikle, kendi başarı örneklerimize odaklanmalı, bu deneyimlerden evrensel sonuçlar çıkararak, Türk Rekabet Modeli’ni geliştirmeliyiz. Atalarımız çok güzel söylemişler : “Takma akıl kafada durmaz”.

Bu konudaki kanaatim son zamanlarda sık sık yaptığım Çin ve Hindistan ziyaretleri sonucunda iyice pekişti. Çin hızla büyüyen ekonomisi, sonsuzmuş gibi görünen nüfusu, girişimci halkıyla yükselen bir KOBİ ülkesi. Ancak, Çin KOBİ’lerinin bizden daha rekabetçi olmaları, enerji fiyatlarındaki, kredilerdeki ve insan gücündeki maliyet avantajlarından, tüketime aç, çok büyük bir iç pazarlarından geliyor. Yoksa, Çin işletmeleri bizim işletmelerimizden daha iyi yönetilmiyorlar, hatta bilişim ile ilişkileri bizden geri. Yazılımda Dünya devi olmuş Hindistan’ın KOBİ’leri daha da geride. Bizim en büyük ihracat pazarımızın Avrupa olmasının sağladığı ciddi bir kalite ve teknoloji birikimimiz var, ayrıca küreselleşme sürecinde beş büyük kriz atlatarak, dirençli, esnek, becerikli bir KOBİ portföyü geliştirmişiz. Tüm olumsuz koşullara karşı kendi varlık problemini çözmüş bu işletmeler yeni şeyler öğrenebilmemiz için birer hazinedir.

Mevcut başarı örneklerini, bilimsel yöntemlerle modellemeli, bilişim gibi yeni teknolojilerin sağladığı olanaklarla destekleyerek kendi rekabet modelimizi ortaya koymalıyız. Yeni yayınlanan Sanayi Stratejisi bu zorunluluğun farkında olduğumuzu gösteriyor. Klasik iş kollarımızda yeni iş modelleri geliştirip, teknoloji kullanımını artırırken, bir yandan da orta ve yüksek teknolojili sanayi alanlarına geçiş yapmak zorundayız. İnovasyon bazlı, KOBİ ağırlıklı bir ekonomi modelini hedeflemekle doğru yolu bulmakta olduğumuza inanıyorum.

İşte böyle bir modelin önerdiği KOBİ profilinin bilişim teknolojisinin tüm olanaklarını sonuna kadar araştıran, değerlendiren ve kullanan kurumlar olacağına hiç şüpheniz olmasın. Bilişim sektörünün en yoğun kullanıldığı ülkeler, ekonomisinde bilgi içeriği yüksek olan ülkelerdir. Dünya’nın en önünde koşan sektörlerde varlık gösterebilmek bilişim teknolojilerinin olanaklarını sonuna kadar kullanmak zorundasınız.

Bilişim sektörünü temsil eden bizler için ise görev, bu özgün modelin geliştirilmesine yönelik çalışmaların içinde yer almak, modelin başarısı için çözümler geliştirmektir. Bu çözümler, sürekli değişime açık ve esnek olmalı, farklı iş modellerini desteklemeli, kolay uygulanabilir, kolay anlaşılabilir olmalı, mutlaka kurumlar arası işbirliği (cooperation) ve birlikte çalışmayı (collaboration) desteklemelidir.

İnternet bir ağ ekonomisi yaratmaktadır. Bundan sonra herhangi bir modelin işbirliği ve birlikte çalışmayı göz ardı ederek başarılı olma şansı yoktur. Bilişim çözümleri ekonomik paydaş ve aktörlerin, kurumsal ve bireysel düzeyde elektronik, hatta mobil ortamda işbirliğini sağlamalıdır. Örnek alınabilecek, başarılı bir model geliştirebilirsek, bu modele yönelik çözümlerimiz de tüm Dünya’da aranan ürünler olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder