Sayfalar

16 Kasım 2010 Salı

Yine bir Çin Ziyareti


Çin Dünya'nın en hızlı gelişen ekonomisi. Bu nedenle de yolumuz sıklıkla Çin'e düşüyor. Bu ay başında da dış ticaretten sorumlu devlet bakanımız Sayın Zafer Çağlayan ve Türkiye İhracatçılar Meclisi'nden işadamı ve yöneticilerle birlikte Çin'de idik.

Öncelikle Hong Kong'a gittik. Hong Kong şu anda dışişlerinde ve savunmada Çin'e bağımlı bir şehir devleti. HK Doları adı verilen kendi parası ve özerk idaresi var. Rasyonel pragmatizmin örneklerini vermeye devam eden Çin yönetimi, İngiltere'den 1997 yılında geri aldıkları Hong Kong'u bulunduğu şekilde korumanın daha karlı olduğuna karar vermiş olsa gerek, hemen hemen hiçbir şeyi değiştirmemişler. Çin'de trafik sağdan işlerken Hong Kong'ta soldan işliyor; İngilizce ise resmi dil olmaya devam ediyor. Hong Kong çok büyük bir finans ve lojistik odağı. Dünya'nın en işlek konteyner limanı Hong Kong'ta. Hong Kong hizmetler sektöründe ve ticarette Dünya lideri bir merkez.

Hong Kong'ta her yer gökdelen. Nüfus 7 milyon. Dar alanda, bu kadar kişiyi yaşatabilmek için dikine doğru gelişmişler. Türkiye'de nedense olumsuz bir şekilde bahsedilen Hong Kong şehirleşmesini yakından görünce, "Keşke Hong Kong kadar olabilsek ! " diye düşündüm. Hong Kong, son yıllarda dikine gelişen İstanbul'a göre çok daha insani bir şehir. Şehir küçük; topluma taşıma ile veya yaya olarak, her yere kolaylıkla gidilebiliyor. Gökdelenlerin bir diğerlerine iç geçişler var. İnsan İstanbul'a ve Türk şehirlerine üzülmeden edemiyor. İstanbul'da ise İş Kulelerinden, Sabancı kulelerine gitmek için bile arabaya binmek zorundasın. Türkiye'nin kötü şehirleşmesini ileride yazmaya söz vererek, konuyu kapatayım.

Hong Kong Ticareti Geliştirme Konseyi (HKTC) ile yapılan toplantıda Türkiye ile Hong Kong karşılıklı sunumlar gerçekleştirdiler. Ortak çalışma konuları önerildi; iki ülkenin yatırımcılara sağladığı olanaklar karşılıklı olarak tanıtıldı. Biraz fazla iyiniyet toplantısı gibime geldi ama, bu tür faaliyetlerin çok önemli olduğunu ve Türkiye'nin bu konuyu uzun yıllar ihmal ettiğini Türk yetkililer bana ifade ettiler. Türkiye'de Asya'nın Batı ucunda, Avrupa'nın Doğu'sunda, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'nın komşusu olarak çok stratejik bir yere sahip. Uzakdoğu'da Avrupa'nın Çin'i olarak adlandırılıyor. Herkes büyüyen bu ekonominin olanaklarından pay almak isteğinde. Türkiye ise başta Çin olmak üzere Uzakdoğu ülkeleri ile, kendi aleyhine ve tek taraflı gibi görünen ticarete bir denge getirmek istiyor, bu ülkelere ihracatını artırmaya çalışıyor. Bizden alacak malları yoksa, onları Türkiye dahilinde yatırım yaparak işbirliğine davet ediyor. Sayın Zafer Çağlayan iş dünyasından gelmesinin verdiği becerilerle bu konuda çok yoğun ve etkin bir çalışma gösteriyor. Türkiye buralarda beğenilen bir marka ülke olarak, Çin'in yeni zenginlerine yönelik lüks tüketim ürünleri ihraç edebilir. Hong Kong'un Dünya'nın en büyük şarap ithalatçılarından biri olduğunu öğrenen bakanımız, son zamanlarda atılım yapan Türk şarap firmalarını Hong Kong'a ihracatlarını artırabilmeleri için buraya getireceğini açıkladı.

Hong Kong'tan sonra, iki saatlik bir uçuşla Çin Halk Cumhuriyeti'nde Hangzhou'ya geldik. Ben de bir ay içinde Çin'in bu güzel ve tarihi şehrine iki kez gelmiş oldum. Marko Polo Çin'e gittiği zaman bu şehire aşık olmuş ve "Cennet'in Dünya'daki Yüzü" diye anmış bu şehri. Gördüğü zenginlikten gözleri kamaşan Marko Polo, gondollarla dolaşılan gölü ve kanalları ile Venedik'e benzetmiş Hangzhou'yu. Oysa 13.yüzyılın Venedik'i, 1.5 milyon nüfusu olan mamur ve zengin Hangzhou'nun sadece bir köyü olabilirdi. Yemyeşil, çiçeklerle bezenmiş, göller, nehirler ve kanallarla Çin'in en turistik kenti Hangzhou. Güney Çin'i yöneten Song hanedanlığı zamanında da başkent görevi yapmış. Alibaba.com da bu şehirde...

Hangzhou'da önce otomotiv kuruluşu Geely'nin fabrikasına gittik. Çin Hong Kong'tan farklı. Polis yolları bizim için kestiğinden çok uzak mesafaleri çok kısa zamanda alıyoruz. Geely fabrikası 1984 yılında kurulmuş. Bugüne kadar sadece Çin'de bilinen bu firma geçtiğimiz yıl Volvo firmasını alarak adını bütün Dünya'ya duyurmuş oldu. Firma yöneticileri bize yeni ürettikleri otomobilleri gösterdiler, firmanın yaptığı teknolojik atılımları ve büyüme stratejilerini anlattılar. Doğrusu, böyle büyük bir iç pazara sahip olan bir ülkede bir Dünya devi yaratmak çok zor olmasa gerek. Ama heyetteki Türk işadamları ve gazeteciler olarak bizler de, tüm teknolojiye sahip olmamıza rağmen kendi otomobilini yapamamış bir ülke olmanın üzüntüsünü aramızda dile getirdik. Bakanımız mutad olduğu üzere Geely yöneticilerini, Türkiye'ye fabrika kurarak Avrupa'ya ihracat yapmaya davet etti. Yabancı yatırımcılara verilen teşvikleri anlattı, Türkiye'yi cazip bir yatırım merkezi olarak anlatmaya çalıştı. Kendi otomobil markamız yok ama, KOBİ'lerden oluşan, teknolojisi ve kalitesi çok yüksek bir yan sanayimiz var. Bu da Türkiye'yi otomotiv yatırımları açısından cezbeden özelliklerimizden biri.



Geely fabrikasından hemen yakınlardaki Alibaba'ya geçtik. Alibaba'ya girişten itibaren farkı görüyorsunuz. Geely geleneksel ve yerel bir firma görünümündeyken, Alibaba'da modernliğin, küreselliğin ve gençliğin havasını hemen hissediyorsunuz. Heyeti Alibaba Grup CEO'su David Wei karşıladı ve daha önceden bize de yaptığı gibi Alibaba grubunda olan biteni, büyük bir videowall'a on-line olarak yansıyan görüntülerin önünde anlattı. Dünya çapındaki internet şirketindeki dinamizm ve tempo Türk heyetini şaşırttı ve etkiledi. Benimle veya diğer Alibaba yöneticileri ile konuşarak daha fazla bilgi almaya çalıştılar. Alibaba içinde Türkiye ve Diyalogo'nun almış olduğu konum şahsım adına gurur verici idi. Bunu herkesin görmesine, köşe yazılarına ve haberlere konu olmasına çok sevindim.

Alibaba.com'un faaliyetleri Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanlığı'nın faaliyetleriyle örtüşüyor. Alibaba tüm Dünya KOBİ'lerinin olduğu gibi Türk KOBİ'lerinin de yaygın olarak kullandığı bir elektronik platform. Alibaba üzerinden birçok firmamız Dünya'nın çok uzak ülkelerine mal satabiliyor, mal alabiliyor. Sayın Zafer Çağlayan Alibaba'yı da bir an önce Türkiye'de yatırım yapmaya davet etti. Espri ile karışık, yerli iş ortağı Diyalogo ile "evlenip" AliLogo'yu kurmalarını, Türkiye'deki merkezlerinden tüm bölgeyi kontrol etmelerini önerdi. Kendisine ne kadar teşekkür etsek azdır.

Bu ziyaretin zaten Alibaba.com'un çok önem verdiği Türkiye ve Diyalogo'nun önemini daha da artıracağına eminim. David Wei'den Alibaba'nın bugüne kadar sadece Çin'de ve Kore'de yaptığı "Büyük Satınalma Organizasyonları"ndan birinin Türkiye'de yapılması sözünü de bakanımızın yardımıyla aldık. Böylece siz değerli Alibaba üyesi olan KOBİ'lerimiz, Alibaba'nın getireceği IKEA, WalMart gibi, Dünya'nın en büyük şirketlerinin satınalma müdürleriyle görüşüp iş olanakları geliştirebilecekler. 2011 yılının Türkiye'den çok büyük Alibaba faaliyetlerine sahne olabileceğini söyleyebiliriz.

Bitirmeden paylaşmak istediğim bir haberim daha var. Logo Yazılım ürünleriyle Alibaba portalinin ve Diyalogo portalinin entegrasyonu konusunda karşılıklı çalışmalar başlatmış bulunuyoruz. Dünya'da ilk kez, bizim önerimizle, bir ticari yazılım kendi ekranından Alibaba ile entegrasyona girecek; mal alabilecek, mal satabilecek... Bu özelliğimizi 2011 yılında müşterilerimizin kullanımına sunmayı umuyoruz. Diyalogo'nun yeni yüzünün de amacı Alibaba'nın Türkiye'deki Türkçe yüzü olma hedefinden ileri gelmektedir. Diyalogo'daki ürünlerinize İngilizce başlıkları da girerseniz, ürünlerinizi Alibaba'ya da sizin için aktarmış olacağız. Kimbilir belki bir gün hiç beklemediğiniz bir ülkeden bir sipariş alır, ihracata başlarsınız...


 

1 yorum:

  1. Ellerinize sağlık... akıcı yazma konusunda sizi takdir ettiğimi bilmenizi isterim. Ozellikle LOGO ürününün B2B konusunda kanallar (iştecell, alibaba entegrasyonları..) oluşturması doğru bir strateji ama KOBI için bu yeterli midir yada beklenen ilk adım mıdır konusu en kritik sorgu olacaktır...

    başarılarınızı izliyoruz

    YanıtlaSil