Diyalogo’ya katılım hızla artıyor, sitenin içeriği zenginleşiyor. Gösterdiğiniz yoğun ilgiye teşekkür ederiz. Amacımız ülkemizin dört bir yanındaki iki milyonu aşkın küçük ve orta çaplı işletmenin elektronik çağın nimetlerinden yararlanmalarını sağlayarak, daha verimli, daha rekabetçi, daha karlı işletmeler olarak varlıklarını sürdürmelerine katkıda bulunmak.
Bu köşede çoğunlukla güncel olmayan, her yerde rastlanmayan, konulara el atıyorum. Bu kriz döneminde uzun vadeli, soyut konular bazen anlamsız gelebilir. Ancak bazen, güncel bizi o kadar meşgul eder ki, büyük resmi göremez, yaşadığımız andaki başarılarımızın veya sorunlarımızın sonsuza dek devam edeceğini sanmaya başlarız. Oysa zaman sürekli akar; koşullar değişir, hiç çözülmezmiş gibi görünen sorunlar bir gün kendiliğinden ortadan kalkar, ama, bakarsınız daha büyük sorunlarla karşı karşıyasınızdır. Amacım hep bugünü tartışırken, geleceğin unutulmamasını sağlamak. İleride başımıza geleceklerden en başta kendimizin sorumlu olduğunu hatırlatmak. Başarının kolaycılıkla, vasatla vakit kaybetmek yerine iyiyi, doğruyu ve güzeli aramakla elde edilebileceğine işaret etmek.
Bu konularda yalnız olmadığımızı görmek de çok sevindirici. Geçtiğimiz günlerde Antalya Sanayiciler ve İş Adamları Derneğinin düzenlediği “Girişimcilik ve Yenilikçilik” haftasının kapanış paneline konuşmacı olarak katıldım. Antalya, son yirmi yılda turizm sektöründe yaptığı büyük atılımla ülkemizin döviz makinesi haline geldi; başdöndürücü bir şekilde büyüdü ve gelişti. Ülkemizin tüm şehirleri göçten olumsuz yönde etkilenirken, Antalya iklim ve yaşam koşullarının da avantajıyla, yurt içi ve yurt dışından sermaye ve nitelikli işgücünü çekebildi, hızlı şehirleşmesini diğer illerimize göre daha başarılı yönetebildi. Antalya ekonomik gelişmesinin yanında, kültürel anlamda da canlı, geleceğe umutla bakan bir şehir. Davet edildiğim panelin konusu “Yerel Kalkınma ve İnovasyon” idi. Benim de dahil olduğum, herşeyin devletten beklendiği dönemlerin gençliği için, bir şehrin, kendi inisiyatifi ile geleceğini konuşması, hele kalkınmanın yenilikçilikle (inovasyon) nasıl başarılabileceğini tartışması ilginç bir sürprizdi. Ben de toplantıya “Antalya nerede Inovasyon yapabilir” başlıklı bir konuşma hazırladım.
Bir süredir yerel kalkınma ve inovasyon (yenilikçilik) birlikte anılan iki kavram oldu. Amerika’da Silikon Vadisi’nde toplulaşan, yaratıcı ve yenilikçi KOBİ’lerin yol açtığı bilişim devrimi ve bunun ABD’nin Pasifik kıyısında oluşturmuş olduğu müthiş kalkınma sanırım bunun en önemli nedeni. Bu bölgede çok mütevazı koşullarda başlayan şirketlerden, Intel, HP, Apple, Oracle ve Google gibilerini artık hepimiz tanıyoruz. Diğer binlerce irili ufaklı firma da bugün kullandığımız birçok teknolojik ürüne buluşlarıyla katkı sağlıyorlar. Silikon Vadisi çok önemli bir tarihi ve iktisadi bir olgu olduğundan birçok araştırmaya, doktora tezlerine konu olmuştur. Silikon Vadisi’nin sırrı, bugün, kümelenme (clustering) adı verdiğimiz, şirketlerin bir bölgede sinerji yaratan toplulaşmasını ifade eden kavramla açıklanmaya çalışılıyor. Yüksek risk içeren yenilikçi bir girişim kendisini en rahat hissedeceği, maliyet ve risk avantajı sunan yere gidiyor; bu da çoğunlukla kendisine benzeyen başarılı firmaların yakın çevresi oluyor. Kümelenme, bilginin dönüşüm hızını, dolayısıyla inovasyonu artırıyor; inovasyon arttıkça bölgeye daha çok yatırım geliyor ve bölge hızlı bir kalkınma sürecine giriyor.
Kümelenme kavramı birçok ülkeyi bir takım “vadi” projelerine sürükledi, ancak Amerika dışında pek başarılı örnekler oluşturulamadı. Bizim ülkemizde de bu kavram artık çok kullanılıyor, DPT’nin, çeşitli bakanlıkların üzerinde çalıştığı, bölgesel kalkınma ve kümelenme projeleri var. Diyalogo’da da bir sanal kümelenme projesidir. Umarız Diyalogo’da kurulan sinerjiler, mesafelerin öneminin yitirdiği bu dönemde, yerel olmayan işbirliklerinin artmasına vesile olur. Biz de görevimizi yapmış oluruz.
İnovasyonun (Yenilik) üç temel veçhesi vardır. Bunlardan ilki önerilen ürün veya sürecin yeni olması, ikincisi daha iyi olması, üçüncüsü ise risktir. İnovasyon riskli bir iştir ve bu nedenle riski yönetmeyi becerebilen girişimciler tarafından yapılır. Risksiz kazanç olmaz. Girişimci olmadan da inovasyon olmaz. Kümelenme teorisyenleri, işletmelerin bölgesel yoğunlaşmasında ortak maliyetleri azaltma, eleman transferi veya işbirliği ile birbirlerinden öğrenerek yenilik riskini kontrol etme güdüsünün yattığını düşünüyorlar. Ben de bu teorik altyapıyı verdikten sonra, Antalya hakkındaki önemli gözlemlerinden birini paylaştım dinleyicilerle. Antalya deyince aklımıza hep tatil ve turizm geliyor. Ancak, Antalya, yakın dönemde Türkiye’nin tarımda en büyük atılım yapan şehri oldu. Tohumculuk, fidecilik, seracılık, tarımla ilgili sanayi ve hizmetler ve üniversitesi ile birlikte, ileri teknolojili tarım Antalya’da kümeleniyor. Modern tarım girişimcileri yatırım bölgesi olarak Antalya’yı seçiyor. Antalya tarım sektöründe gerçek anlamda bir inovasyon süreci yaşıyor.
Doğrusu biraz da çekinerek yaptığım bu saptamayı benden sonra söz alan yerel yöneticiler ve yetkililer memnuniyet hatta coşkuyla karşıladılar. Hatta Antalya vali yardımcısı daha da ileri giderek “Antalya Tohumculuk Vadisi” projesini ortaya attı. Aslında bir yüksek teknoloji hayranı olarak bunu ben ifade etmek isterdim, ama doğrusu çekinmiştim. Çünkü tarım değer zincirinde en bilgi yoğun, en karlı iş alanı aslında tohumculuk. Maalesef yediğimiz sebzelerin çok büyük çoğunluğunun tohumları yüksek verimli çeşitlerin üretilmesini sağlayan veyurtdışından ithal edilen hibrit tohumlar. Tarımsal karımızın en önemli kısmı tohum ithali ile yurtdışına gidiyor. Tohum üretimi konusunda Antalya’da küçük yerli girişimcilerin olduğunu da öğrendim, ancak, şu anda başlangıç aşamasındalar. Umarım üniversite-sanayi işbirliğiyle bu atılım yapılır da ülkemiz tarım değer zincirinin en değerli halkasını da kapatmayı başarır.
Şimdilik bu kadar. Bir ilimizin kendi inisiyatifi ile geleceği ve ülkemiz için projeler ortaya koyması, kendini yeniden keşfetmesi çok umut verici bir gelişme. Darısı diğer illerimizin başına...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder